Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Aralık 2010 Perşembe






SAKARYA ÜNİVERSİTESİ YOK BÖYLE DANSTA


Sakarya Üniversitesi öğrencileri show tv de yayınlanan ‘yok böyle dans’ programına gittiler. Acun Ilıcalı’nın sunduğu, Tan Sağtürk, Lilian Bennett ve Sait  Sökmen’den oluşan üç kişilik jüriye Saba Tümer de katıldı.

Öğrencilerin 24 Aralık cuma günü katıldığı program İstanbul Ayazağa da show tv stüdyolarında gerçekleşti. Programa geç kaldıkları için ayrı ayrı gruplar halinde oturmak zorunda kalan öğrenciler, yarışmacılar dans etmeye başlayınca tüm olumsuzlukları bir kenara attılar. Yarışmacılardan yaşı en büyük olan Nilgün Belgün gösterdiği performansla izleyenleri şaşırttı. Jüriyi ve seyircileri kendine hayran bırakan yarışmacı Azra Akın’dı. Tan Sağtürk Akın için ‘sahnenin hakkını vermek gibi bir deyim var, ben sahnenin sana borçlu olduğunu düşünüyorum’ dedi. Haftanın birincisi Azra Akın oldu. Sibel Arna elendi.
Öğrencilerin çok keyif aldığı program 00.00 da sona erdi.

Yok böyle dans yarışmacıları: Nilgün Belgün, Burcu Esmersoy,  Azra Akın, Derya Büyükuncu, Defne Joy Foster, Pascal Nouma, Sibel Arna, Eda Taşpınar.


ARAŞTIRMA HABERİ
GAZETEDEN ÇOK KİTAP
   Sakarya Üniversitesi öğrencileriyle, gazete ve kitap okuma alışkanlığını tespit etmek ve onları okuma üzerinde düşündürmek, dahası okuma oranını arttırmak amaçlı bir anket uygulaması yapıldı.
   Anket, beklenilenden farklı sonuçlar verdi. Gazete okuma alışkanlığı olan öğrencilerin oranı oldukça az iken kitap okuma alışkanlıklarının daha yüksek oranda olduğu saptandı.

ÖĞRENCİLER YOĞUN
  Öğrencilerin yüzde kırk sekizi arada bir gazete okuyor. Her gün gazete okuyanların sayısı yüzde on yediyken, hiç okumayanların sayısının yüzde yirmi iki olduğu belirlendi. Anket yapılan öğrencilerin çoğu normalde gazete okuduklarını ancak okula başladıklarından beri sorumluluklar ve yoğunluktan dolayı gazete okumaya vakit ayıramadıklarını genelde internetten haber okuduklarını söyledi. Gazete okuyan öğrenciler ise, en çok posta, hürriyet ve milliyet gazetelerini tercih ediyor. Birçoğu gazetelerin taraflı olduğunu , ‘tamamen tarafsız bir gazete olamadığını’ söylüyor. Öğrenciler gazeteleri ekleri için ve kendi görüşlerine uyduğu için satın alıyor.

BOŞ ZAMANLARINDA OKUYORLAR
    Kitap okuma alışkanlığı konusunda gazeteden farklı sonuçlar ortaya    çıktı. Öğrencilerin kitap okuma alışkanlığının yüzde  seksen olduğu sonucuna varıldı. Daha çok aşk, siyaset, bilim kurgu ve mitoloji kitaplarını tercih eden öğrenciler boş zamanlarında kitap okuyor. 'Boş zamanlarımda kitap okuyorum ' sözünü doğru bulmayan  öğrencilerden biri; 'ülkemizde yaşayan insanlar genellikle boş zamanlarında kitap okuduklarını söylerler. Oysa kitap bilgi kazanma amacıyla okunmalıdır’ şeklinde açıklamada bulundu. Kitap fuarlarının, öğrenciler üzerinde okuma alışkanlığını arttırdığı, okuma isteği sağladığı belirlendi.

23 Kasım 2010 Salı








AZ MALİYET BÜYÜK İŞ

Kısa zamanda sayısız başarıya imza atan SAGUAR (Sakarya Üniversitesi güneş arabası) , Sakarya Üniversitesi’nin ve Türkiye’ nin gururu oldu.
    SAGUAR’ın oluşumundan bu yana katıldığı yarışlar ve elde ettiği başarılar hakkında SAİTEM(Sakarya Üniversitesi İleri Teknolojiler Uygulama Topluluğu) Ekip Başkanı Mehmet Burak MISIRLI ile bir röportaj yaptık.

1.Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben M. Burak MISIRLI. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği 4. sınıf öğrencisiyim. Aralık ayından bu yana SAİTEM ekip başkanlığı görevindeyim. Daha önce de  malzeme ve tanıtım ekibinde çalıştım.

2.Güneş enerjisiyle çalışan bir araba tasarlama fikri nasıl ortaya çıktı? Projeyi ne zaman hayata geçirdiniz?
 2003 yılında iki mühendislik fakültesi öğrencisi tarafından ortaya çıktı. Olay böyle anlatınca çok basit geliyor. Ders sırasında alternatif enerjiler Konusu işlenirken ilk kıvılcım ortaya çıkıyor ve  TÜBİTAK'ın(Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) tüm üniversitelere yaptığı bir çağrı üzerine ilk güneş enerjili araç projemiz hayata geçiyor. Her yıl gelişen projelerle yolumuza devam ediyoruz.
3.SAGUAR’ın ilk tasarımı nasıldı?
İlk senelerde görüntüsü şimdiki araca göre (SAGUAR NL) daha keskin hatlara sahipti. Tabii yedi sene geçti üzerinden, daha iyi araçlar ortaya çıkmaya başladı. Araç ilk yapıldığında 300 kg civarındaydı, şimdi 160 kg’a kadar indi. Tabi ağırlık inince enerji daha verimli kullanılmaya başlandı.

4.SAGUAR için ne kadar süre çalıştınız?
2009 yılına gelene kadar araç, her sene modifiye edilip, güçlendirilip, daha hafifletilip yarışlara hazırlandı. Bu işlem, her yarıştan önce yaklaşık bir sene yapılıyordu. Avustralya’daki yarış bizim için çok farklı ve heyecanlı bir yarış oldu. Bu yarış için iki sene hazırlandık. Yedi senedir de sürekli bir gelişme halindeyiz.

5.Mali desteği kimden aldınız?
En başta yakın çevre vasıtasıyla oluyordu. Çünkü kimse bizi tanımıyordu ve ne yaptığımızı bilmiyordu. Bu güne gelecek olursak en son SAGUAR Projesinin 800 bin TL’lik bir maliyeti oldu. Bunun 100 bin TL’lik kısmını Sakarya Üniversitesi, geri kalan 700 bin TL’lik kısmını sponsorlarımız karşıladı. Şu an sponsorlarımız arasında TAI, Ford Otosan, YonTech, Motorola Fondation, OETK, TOBB, İTO gibi hem ulusal hem de uluslararası anlamda dünya devi firmalar var.

6.SAGUAR’la hangi yarışmalara katıldınız, aldığınız dereceler nelerdir?
İlk olarak TÜBİTAK Formula G 2005 güneş arabası yarışına katıldık ve dördüncü olduk. 2005 yılında 40-50 bin TL bütçe ile hazırlanan projelerin yanında bizim projemizin 17 bin TL ile dördüncü olması gerçekten bizim açımızdan büyük bir başarı oldu. 2006 da Türkiye ikincisi ve grup birincisi olduk. Sonraki yıl SAGUAR X6’ yla üçüncü olduk. 2008 yılında katıldığımız yarışta, son üç tur kala İTÜ(İstanbul Teknik Üniversitesi) ile başabaş giderken lastiğimiz patladı ve yarışı altıncı olarak tamamladık. Bu yarışta en iyi tasarım ödülünü aldık. 2009 da TÜBİTAK yarışına katılmadık ve Avustralya’ya gittik. Katıldığımız yarışta dokuzuncu olduk. 2010 yılında katıldığımız  TÜBİTAK Formula G de sıralama turlarından önce yaşadığımız kaza nedeniyle yarışa 32. olarak başladık. Bu bizim için hayal kırıklığı oldu. Yarışı birinci olarak bitirmek varken, ikinci olarak tamamladık.

7.Avustralya’daki yarıştan biraz bahseder misiniz?
Avustralya’daki Global Green Challenge güneş enerjili arabaların katıldığı en büyük organizasyondu. Dünyanın en büyük üniversitelerinin yer aldığı bir yarıştı. Bu yarışa MIT, Michigan, Cambridge, TU Delft, Tokai, Stanford gibi dünya devi üniversiteler katılmakta. Arabaların bütçeleri bizimkinin yaklaşık 4-5 katı. Bu arenada Sakarya Üniversitesi'ninde adının olması gerçekten bizler ve üniversitemiz için büyük bir gurur kaynağı oldu. Yarış Avustralya Kıtası’nın en kuzeyinden en güneyine kadar sürdü.
3027 km boyunca güneş enerjisiyle çalışan bir arabayla gidiyorsunuz. Yarış parkur parkur, sabah 8’den akşam 5’e kadar devam ediyor. Yarış bittiğinde nerde olduğunuz hiç önemli değil. Hakem olduğunuz yere çizgi çiziyor ve orda kamp kuruyorsunuz. Çölün ortasında bile olabilirsiniz. Dolayısıyla bir yaşam savaşı da söz konusu.. Biz bayağı bir tecrübesizlik yaşadık, yarış bir pist yarışı değildi. Normal trafik içinde geçen bir yarıştı. Tecrübesizlikten dolayı kaza yaptık ve toparlanma konusunda sıkıntılar yaşadık. Buna rağmen yarışı dokuzuncu olarak tamamladık. 2011 yılında tekrar katılmayı düşünüyoruz. Bu yarıştan daha umutluyuz. Çünkü ne yapmamız gerektiğini biliyoruz.

8.Projeniz için nerelerde tanıtım yapıldı? Yeterince tanıtım yapıldığını düşünüyor musunuz?
Senede yaklaşık on fuara katılıyoruz. Bu fuarlar; güneş enerjisi fuarı, sanayi, auto show, kompozit gibi büyük fuarlar oluyor. Fuarlarda direk insanlara ulaşıyoruz. Bunun yanında hürriyet, milliyet, sabah, habertürk, tercüman, star ve zaman gazetelerinde belli aralıklarla haberlerimiz çıkıyor. Bunun dışında, televizyon programlarına da konuk oluyoruz. En son TRT’de Sektörden programına konuk olmuştuk, bu vesileyle sesimizi daha çok kitleye ulaştırdık.

9.Hedeflediğiniz yerde misiniz?
Aslında 2003 yılından beri hedeflediğimiz yere ulaştık, ancak gözümüz her zaman daha yukarıda oldu. Yaptığımız iş, bizi tabi ki tatmin ediyor ama yapılabilirliğini gördükten sonra bir üst kademeye gözümüzü dikiyoruz. Türkiye’nin en çok tanınan, sevilen, bilinen, takdir edilen bu alanda çalışan ekibiyiz. Bunun sorumluluğu da çok fazla. Çünkü katıldığımız her yarışta, insanlar bizden başarı bekliyor. Bunu yerine getirmekte çok zor. Sonuçta bizim, bir okulumuz, ailemiz, ekip dışında  belirli sorumluluklarımız var. Hayatımızı parçalara ayırarak ( en büyük parçayı SAİTEM'e ayırarak ) bu projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz.

15 Kasım 2010 Pazartesi










GELİŞMEK İÇİN GİRİŞİMCİLİK ŞART

SATSO (Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası ) Genç girişimciler kurulu ve SAÜ Öğrenci Konseyi'nin düzenlediği organizasyona katılan TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Genç Girişimciler Kurulu Başkanı ve Pegasus Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, "Girişimcilik" konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
Sakarya Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezinde yapılan konferansa ilgi büyüktü. Konferansa katılanlar arasında; TOBB Girişimciler Üst Kurulu Üyesi Gülden Yılmaz, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman, SATSO Başkanı Akgün Altuğ, öğretim üyeleri, iş adamları ve öğrenciler vardı.

ÜRETMEK GEREK
Açılış konuşmasını yapan SATSO Başkanı Akgün Altuğ, "Türkiye'nin zenginleşmesi için sizlere ve sizlerin girişimciliğine ihtiyacımız var. Daha yaşanır bir Türkiye için üretmemiz gerekiyor" dedi.

GELECEKTEN UMUTLUYUZ
Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman şu şekilde açıklamalarda bulundu: "Özellikle ülkemizde girişimciliğin yaygınlaşması konusunda TOBB'un koordinasyonunda sistematik bir açılımın olduğunu görmek ve bu çerçevede güzel çalışmaların yapıldığını görmek, beni Türkiye'nin geleceği açısından son derece umutlandırıyor."
Her alanda girişimciliğin önemli olduğunu söyleyen Durman, "Her zaman girişimci bir üniversite olmaya öncelik verdik. Neden olmasın diyerek çalışmalarımızı sürdürdük" dedi.

ÇALIŞMALARA DEVAM EDİYORUZ
TOBB Girişimciler Üst Kurulu Üyesi Gülden Yılmaz 5-12 Kasım tarihlerinde Global Girişimcilik Haftası'nın dünyada yaklaşık 180 ülkede kutlandığını söyledi. Geçen seneden beri Türkiye'de de kutlandığını belirten Yılmaz, bu sene biraz daha ivme kattıklarının altını çizdi.
Haftanın amacının, girişimciliğin de bir kariyer seçeneği olduğunu anlatmak ve yeni girişimciliğe gençleri özendirmek olduğunu söyleyen Yılmaz," bunun için birçok etkinlik yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.Sakarya Üniversitesi bir hafta boyunca etkinlik yapan nadide üniversitelerden.." dedi.

ÖNCE KENDİNİZE GÜVENİN
TOBB Genç Girişimciler Kurulu Başkanı ve Pegasus Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı açıklamalarda bulundu: "Şirket kültürünü doğru değiştirirsek, birçok şeyi başarma ihtimalimiz olur". Bayat bir şirket devraldıklarını, o zamanlar uçakla yolculuk yapmanın erişilmesi zor bir şey olduğunu söyleyen Sabancı, "biz bu şirketi almadan önce ne yapacağımızın kararını vermiş, doğru ekip liderini seçmiştik." dedi. Girişimci olabilmek için ailenin zengin olması gerekmediğini belirten Sabancı, "Sadece kendinize güveninizin ve girişimci yönünüzün olması gerekiyor. Ülkenin kalkınması için hem kadın, hem de erkek girişimci sayısının arttırılması gerekli. Girişimciliği geliştirmek ve arttırmak zorundayız.Bunun için kendimize güvenip risk almamız şart" dedi.

SAKARYA İÇİN BÜYÜK GURUR
Genç Girişimciler Kurulu Başkanı Tolga Ballık 2010 yılı genç girişimci ödülünü, klasik beyaz eşya ve elektronik mağaza konseptini kırarak şehre yenilik getirmeyi başaran, Elektro Word gibi bir dünya markasını Sakarya'ya kazandıran Bünyamin ve Fatih Müftüoğlu kardeşlerin aldığını açıkladı ve ödülü vermek üzere Ali Sabancı'yı davet etti. Sabancı, Müftüoğlu kardeşlere ödüllerini vererek onları tebrik etti.

6 Kasım 2010 Cumartesi








NE VARSA BİZDE VAR

Sakarya Üniversitesi gazetecilik topluluğu, SAU Kültür ve Kongre Merkezinde  Yazar, Şair Cezmi Ersöz ile bir söyleşi düzenledi.
Ersöz, ‘cumhuriyet, güneş, özgür gündem, aydınlık gibi gazetelerde yazdım. Taraflı gazetecilik yapıldığını gördüğüm zaman mesleğimden ayrıldım. Çünkü kalemimi satmamaya yemin ettim.’ dedi.
Bir çok iyi gazeteci var diyen Ersöz, ‘gazetecilik muhabirlikle başlar’ şeklinde açıklamalar yaptı.
Ersöz anılarından söz ederken tüm salonu kahkahaya boğdu. Kabataş erkek lisesinde okumuş olan Ersöz, ‘okulun tamamı erkekti en genç kadın öğretmenimiz 56 yaşındaydı. Hepimiz ona aşıktık’ diye mizahi bir yaklaşımla okul anılarını anlattı.
‘Yurtdışındaki yazarlar buraya geliyor. Ülkemize hepsi bayılıyor. Olaysız bir günümüz yok. Konu bulmaları kolay oluyor.’ diyen Ersöz yurtdışına gittiğinde yaşadığı bir olayı anlattı: ‘Bir gün Köln’e gittim. Trene binip Duisburg’a gidicem. Baktım 18:51 kalkış 19:12 Duisburg’a varış. Önce -böyle bir şey mi olur, dalga geçiyorlar -  diye düşündüm. Hatta bununla ilgili öykü yazmayı planladım. Tren kalktı ve kronometreyi tuttum. Tam belirtildiği saatte tren perona girdi. Vaktinde gelen trenin öyküsü olmaz diyerek, bu fikrimden hemen vazgeçtim.’
Türkiye’de çok başarılı genç sinema yönetmenlerinin olduğunu söyleyen Ersöz, tam bir sinema tutkunu olduğunu belirtti ve şöyle devam etti; ‘haftada en az üç filme gidiyorum. Bir sinema kapatıldığı zaman evladımı kaybetmiş gibi oluyorum kendimi kötü hissediyorum.’
Ersöz’e söyleşi bitiminde çiçek ve plaket takdim edildi. Okurlarını kırmayan Ersöz kitaplarını imzaladı ve sevenleriyle birlikte fotoğraf çektirdi.




BAŞARI İÇİN HEDEF BELİRLEYİN

Sakarya VİB Turizm’in katkılarıyla;  tiyatro sevgisini genç kuşaklara aktarmayı hedefleyen İstanbul Meydan Sahnesi, Ahmet Saraçoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı Her Yöne 90 Dakika oyunuyla AFA Kültür Merkezinde tiyatro severlerle buluştu.
Oyuncular; Aylin Kabasakal, Deniz Oral , Veysel Diker, Fulden Akyürek , ve  Şule Cengiz sahne almalarına birkaç saat kala Sakarya Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezinde  öğrencilerle bir söyleşi yaptılar. Beş nokta dördün organize etmiş olduğu söyleşiye Ahmet Çevik rahatsızlandığı için katılamadı.

-Oyunculuğun zorluklarına rağmen bu işi sevmenizin nedeni nedir?

Veysel Diker: Hayatta var olmak her alanda zor. Biz bu alanda var olmanın sınavına girdik. Oyunculuk dar alanda yapmaya çalıştığımız bir iş. Bu da bize iş yorgunluğu olarak geri dönüyor. Sahneye çıktığında alkış almak insanı gururlandırıyor. Kendinizi kanıtladığınızı hissediyorsunuz. Tiyatro hastalığı tedavi etmek gibi bir şey.

Deniz Oral: Yanlış ülkede yanlış meslek yapıyoruz. Her meslekte olduğu gibi oyunculuğunda zorlukları var ama çok keyif alarak yapıyoruz. Bu uzun bir yol ve biz daha yolun başındayız.

Fulden Akyürek: Bazıları mesleğimizi sorduğunda ‘oyuncuyum’ cevabıyla tatmin olmuyor. Soruyu tekrar soruyorlar. Oyunculuğu çok seviyoruz ve bu bizim işimiz.

-Türkiye’de konservatuar okumak doğru mu?

Deniz Oral: Tabiki doğru. Kişi istediği işi yapmalı. Ben Mersinliyim. Oyunculuğu kafama koydum ve Ankara’ya gittim. Ankara benim için büyük bir şehirdi. Zorluklarla karşılaştım ama önemli olan istemek ve hedefe ulaşmak.

Veysel Diker: Bir şeyi çok iyi yapın, gerisi hikaye.. Bir alanda uzmanlaşın. Oyunculuğu istiyorsanız da en oyuncu olmaya gayret edin.

-Başarıya nasıl ulaştınız?

Veysel Diker: Bir eksiklik varsa, İstediğimiz yerde değilsek sorunu kendimizde aramalıyız. Biz birçok kişiyi aşıp buralara geldik. Ben kendi adıma söyleyeyim; ‘tırmaladım’ yaptığım işi elimden gelenin  en iyisini yaparak, yerine getirmeye çalıştım.

Deniz Oral: Bir şeyleri kanıtlamak gerekiyor. Yaptığımız iş her ne olursa olsun yükseldiğimiz zaman mütevazı olmamız gerekiyor. Bu da başarıyı beraberinde getiriyor.

Aylin Kabasakal: İstedikten ve bunun için çalıştıktan sonra yapamayacağınız şey yok.

Fulden Akyürek: 17 yaşından beri tiyatro adına savaş veriyorum. Gerçekten seviyorsanız bu işte başarıya ulaşırsınız.

Şule Cengiz: Zerda’da figüran olarak başladım. Daha sonra TRT’de çalıştım. Çok şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. Önemli olan yaptığınız işi sevmek.




5 Kasım 2010 Cuma











SAHİP OLDUKLARINIZIN FARKINA VARIN

Sakarya Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezinde 4 Kasım Perşembe günü, beş nokta dört ekibi tarafından bir seminer organize edildi. Organizasyona katılan uzmanlar ; Gülgun FEYMAN, Güneş HAYAT ve Nur HEKİMOĞLU’ydu.

Organizasyonun yapıldığı salon tıka basa dolmuştu. Hatta bazı öğrenciler semineri merdivenlerden dinlemek zorunda kalmışlardı.

İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞU KEŞFEDİN
İlk konuk olan Güneş Hayat, yaratıcı dramayı anlattı. Öncelikle hayatın en önemli kaynağı doğru nefes almak diyen Hayat, ‘doğru nefes diyaframda olur. Onsuz bir şey yapmak çok zor. Bize çok büyük faydaları var’ dedi.
Hayat, yaratıcı dramaya şöyle açıklık getirdi: ‘ Bütün yorgunlukların içinde nefes aldığımız zamandır. Yaratıcı drama konsantrasyonu, dikkat eksikliğini onarır. Aldığımız bilgilerin kalıcı olmasını sağlar ve araştırma duygumuzu geliştirir.’
Öğrencilerle birlikte bir çok oyun oynayan  Hayat, ‘herkesin içinde bir çocuk var. İçinizdeki çocuğun sütünü içirip uyutmayın’ dedi. İlk oyun için, altı öğrenci gönüllü olarak sahneye çıktı. ‘Öyle bir geçer zaman ki’ dizisinin bir sahnesini canlandırdılar. Herkesi çok eğlendiren bu oyundan sonra,  katılmak isteyen öğrenciler ‘tanışma oyunu’ ve ‘ebelik oyunu’ oynadılar. En güzeli de tüm salonun oynadığı ‘kulaktan kulağa oyunu’ oldu. Oyunda ilk cümleyi Hayat söyledi. Cümle ‘sen seni bil sen seni patlatırlar enseni’ idi. Ancak oyun bittiğinde çıkan cümle bir hayli ilginçti; ‘koyunlar evde kalır’.Hayat buna şöyle yorum getirdi: ‘Oyunun amacı birbirimizi anlamaktı. Gördüğünüz gibi dedikodular böyle yayılıyor. Ağzınızdan çıkan bambaşka bir hal alıyor’.

HAREKETLERE DİKKAT
Organizasyon çerçevesinde ikinci konuk Nur Hekimoğlu’ydu. Beden dili semineri veren Hekimoğlu, önemli bilgiler aktardı. Beden dilinin ilk öğrendiğimiz dil olduğunu söyleyen Hekimoğlu, ‘ beden dili iç diyaloğumuzun sesidir. Yapılan araştırmalara göre beden dili en çok kullanılan dildir. Yani insanların ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir.’ dedi.
Sunumunu slayttan yapan Hekimoğlu, vücudumuzda en çok gözler ve ellerle mesaj verdiğimizi ifade etti. Bununla ilgili şöyle örnekler verdi: ‘ Ellerin kenetli hali iç gerginliği belirtir. Tokalaşırken avuç içi aşağıda olan el –güç bende- mesajı verir’, gözle ilgili ise; ‘göz teması kendine güveni ifade eder’ şeklinde açıklamalar yaptı. Örnekleri  siyasiler üzerinden verdi.

TÜRKÇEMİZ NE HALE GELDİ
Organizasyonun son konuğu Star TV eski ana haber spikeri  Gülgun Feyman’dı. Etkili konuşma ve diksiyonla ilgili önemli bilgiler verdi.
Tüm Türkiye’yi yakından ilgilendiren önemli açıklamalarda bulundu. Feyman ‘en iyi Türkçe olan İstanbul Türkçesini kaybetmek üzereyiz’ dedi.
Araştırmalara göre tüm dünya çocuklarına önce ses yapılarını öğretildiğini söyleyen Feyman bizde tam tersinin uygulandığını belirtti.
Feyman, Türkçeye başka dillerden giren kelimelerin sayılarını açıkladı. Dilimize en çok giren kelimelerin, Arapçadan 6467 ve Fransızcadan 5253 olduğunu belirtti.
Günlük yaşantıda toplumun 400-500 kelimeyle konuştuğunu söyleyen Feyman şimdiki nesil tarafından çok kullanılan ‘ayıpsın, koptum’ gibi sözcüklerin hayatımıza girmesi nedeni ile
kelime haznemizin daraldığını, körelmeye başladığını vurguladı.
Feyman son olarak şunu söyledi: ‘Kimseye beni yanlış anladınız demeyin, kendinizi doğru ifade edin ki karşınızdaki kişi sizi doğru anlasın.’